DEPRESYON

Bu Alanı Sizin İçin Ayırdık !

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
16
İtibar
0
Yaş
36
Coin
256,928
Depresyon şu anda dünyada en fazla yeti kaybı oluşturan hastalıklar sırasında dördüncüdür, 2020 yılında ise ikinci sırada olacaktır. Gelişmiş ülkelerde ise yeti kaybı açısından hep birincidir. Aynı zamanda iyi tedavi edilmemiş depresyon alkol ve madde kullanım sorunlarına, başka ruhsal hastalıklara da zemin hazırlamaktadır. Uzamış ve iyi tedavi edilmemiş depresyon bedensel hastalıklara da zemin hazırlamakta ve diyabet, kalp hastalıkları gibi bedensel hastalıkların gidişini kötüleştirip ölüm riskini dahi arttırmaktadır. Günlük hayatta zaman zaman herkes kendini mutsuz, üzgün hissedebilir hatta hiç bir şey yapmak istemeyebilir. Buna neden olan koşullar ortadan kalktığında ise bu düşünceler hızlıca düzelir. Olağan moral bozukluğu ile depresyon arasında önemli belirteçler vardır. Depresyon hastalığı, ruhsal bir çökkünlük halidir. Depresyonda sadece üzgün, mutsuz olmak değil aynı zamanda karamsarlık, çaresizlik hisleri baskındır. Değersizlik ve yetersizlik düşünceleri kişide hakimdir. Bu düşüncelere sıklıkla bedensel belirtiler eşlik eder. Uykusuzluk, iştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk gibi…

Genel olarak toplumda major depresyon sıklığı %8-10 arasında görülmektedir. Yaşam boyu depresyon riski kadınlarda %10-26, erkeklerde %3-12 dir, yani yaklaşık her 10 erkekten biri ve her 4-5 kadından bir tanesi hayat boyu en az bir kez depresyon hastalığına yakalanacaktır. Şu anda dünyada en fazla yeti yitimine neden olan hastalıklar arasında 4. Sıradadır. Gelişmiş ülkelerde ise yeti kaybı açısından birinci sırada gelmektedir.

DEPRESYON İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ
Kadın olmak
Küçük yaşta ebeveyn kaybı
Alkol madde kötüye kullanımı
Anksiyete bozuklukları
Düşük sosyoekonomik düzey
Boşanmış olma, ayrı yaşama
Yaşam olayları, stres etkenler (işsizlik)
Daha önce depresyon geçirmiş olmak
Kişilik yapısı
Çocuklukta örselenme öyküsü
Bazı ilaçlar
Hormonal değişiklikler
Tıbbi hastalıklar
DEPRESYONUN NEDENLERİ

Depresyon bir çok nedene bağlı ortaya çıkabilen klinik bir tablodur. Genel kabul gören görüş beyinde kimyasal iletimde rol alan maddelerle ilgili bir dengesizliğin olmasıdır. Serotonin ve noradrenalin miktarındaki azalma ve dopamin işlev bozukluğu en net gösterilmiş kimyasal değişikliklerdir. Yine genetik etkenlerin rol oynadığı çok uzun zamandır kabul görmektedir. Birinci derece akrabalarında depresyonu olan kişilerin %5-28 arasında hastalığa yakalanma riski tanımlanmıştır. Üstelik bu artmış riskin, çevresel etkenler ve yetiştirlme tarzıyla ilişkili olmadığı da ortaya konmuştur. Depresyonda bir çok psikososyal etkenin rolü ortaya konulmuştur. Benlik saygısının düşük olması, erken çocukluk çağlarında istenmeyen olaylar,boşanma, ölüm gibi kayıplarla ilişkili yas süreçleri, uzun süre işsiz kalma, toplumsal desteklerden yoksun olma gibi birçok faktörün depresyonun ortaya çıkmasını kolaylaştırdığı bildirilmiştir.

BELİRTİLER

En az 2 hafta devam eden aşağıdaki belirtilerden en az beşinin varlığı depresyon tanısı koydurur
Depresif ve çökkün duygudurumu
İlgi kaybı, zevk ve haz alamama, enerji kaybı
Uyku azalması ve artması
Benlik saygısında düşüş ve kendine güvenin azalması
Suçluluk ve değersizlik düşünceleri
Yineleyen ölüm-intihar düşünceleri
Konsantrasyon bozukluğu ya da kararsızlık
Psikomotor ajitasyon ya da retardasyon
Kilo kaybı ya da kilo alımı
Bu beliritilerin varlığı depresyon tanısı koydurmakla birlikte, depresyonu taklit eden altta yatan bir tıbbi hastalık olup olmadığı araştırılmalıdır. Hipotiroidizm, anemi, parkinson hastalığı, kronik böbrek yetmezliği gibi bir çok endokrin, enfeksiyöz ve nörolojik hastalıklar gibi… Bitkinlik, kilo kaybı, kas zayıflığı, uykusuzluk gİbi belirtiler hem depresyonda hem diğer tıbbi hastalıklarda ortaktır. Eğer belirtiler depresyonu taklit ediyorsa yani altta yatan başka bir hastalığa bağlı ise, hastalığın spresifik tedavisi sonrasında ortadan kalkacaklardır.bu nedenle depresyon tanısına karar vermeden önce altta yatan başka bir hastalık olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.

Depresyon klinik olarak bir çok psikiyatrik hastalıkla da birlikte bulunabilir. Anksiyete (kaygı) bozukluğu, deprsyona en sık eşlik eden ruhsal hastalıktır. Anksiyete belirtileri her zaman intihar riskinde artma ve tedaviye uyumda azalmaya neden olur. Ve psikososyal işlevleri daha fazla bozar. Anksiyete (kaygı) bozuklukları arasında en sık yaygın anksiyete bozukluğu depresyona eşlik ederken, panik bozukluk, sosyal fobi ve travma sonrası stres bozukluğu da depresyon hastalarında sıkça gözlemlenmektedir.

HASTALIK SÜRECİ VE SONLANIM

Depresif ataklar genel olarak 20 li yaşlarda başlar ve 30-40 lı yaşlarda ikinci bir yoğunlaşma görülür. Ataklar birkaç haftadan birkaç aya kadar sürebilir. Bir major depresif atağın ortalama 6 aylık süre içinde düzelmesi beklenir. İntihar oranları major depresyonda % 10 civarındadır. İntihar riski belirtilerin şiddeti ile her zaman orantılı değildir. Yaşlılarda intihar olasılığı gençlere göre iki kat daha fazüm intiharların ise %70’i depresyon vakalarıdır. Hastaların önemli bir kısmının ayaktan tedavisi düzenlenir. Ancak ciddi intihar düşüncesi olanların, kendine ve çevresine zarar verme eğilimi olanların, yeme reddi olanların, psikotik özellik gösterenlerin, ayaktan tedaviyi sürdürme güçlükleri olanların yatırılarak tedavi edilmesi gerekmektedir.

İlk ataktan sonra yineleme olasılığı %50, ikinci depresyon atağından sonra yineleme olasığı %70, üçüncü depresyon atağından sonra ise %90’ın üzerindedir. Ataklar arasında tedavi ile sağlanan hastalık belirtilerinin olmadığı ve tam işlevselliğe dönüşle karakterize düzelme/iyileşme dönemlerinin ne kadar süreceğini kestirmek mümkün değildir. Bu kişiden kişiye hatta aynı kişi de bile değişiklik gösterir.

İyileşme dönmeleri olmaksızın en az 2 yıl boyunca devam eden hafif derecede depresyon belirtilerinin olduğu (bu belirtiler içinde suçluluk duyguları, intihar düşünceleri ve psikomotor değişiklikler bulunmaz), sosyal ortamlarda çekilmenin belirgin olduğu depresif sürece ide ‘distimi’ denir. Distimi de kendiliğinden düzelme dönemleri yoktur.

Tedavi edilmeyen depresyonda 1 yıl içinde %40 kendiliğinden düzelme beklenir, %40 klinik tabloda bir değişiklik olmaz ve depresyon yaşayan kişilerin %20 sinde distimik bozukluk gelişir, kronikleşir. Hastaneye yatırılarak tedavi gören depresyon hastalarının %10’u intihar ile yaşamlarına son verirler.

TEDAVİ

Depresyon tedavisinden öncelikli olarak yapılması gereken, atağın şiddetinin belirlenmesidir. Çünkü, ciddi intihar düşüncesi olan vakalarda, yeme reddi olanlarda,psikotik (kişinin gerçekliği değerlendirme yeteneğinde bozulma) özelliklerin varlığında ve ayaktan tedaviyi sürdürmekte güçlük çeken olgularda hastaneye yatış gerekebilmektedir. Hastaneye yatış gerektirmeyen hafif ve orta şiddetteki depresyon hastalarında ayaktan tedavi düzenlenir.

Tedavide antidepresanlar ve psikoterapiden yararlanılır. Seçilmiş vakalarda elektrokonvülsif tedavi (EKT) uygulanır.

Antidepresan tedaviye, tedaviye yanıtın başlamasından itibaren 6-9 daha devam edilip sonrasında ilaçsız izleme geçilir. Bu yaklaşıma sürdürüm tedavisi adı verilmektedir. Antidepresanlar, etki ve yan etkileri ile ilgili bilgileri ‘ilaçlar’ bölümünden okuyabilirsiniz.

Hastalara antidepresan tedavilerin yanında psikoterapiler uygulanmaktadır. Bu tedaviler çeşitli kuramlara dayanan ve yıllar içinde bilgi birikimiyle temelleri oturtulmuş yöntemlerdir. Bu tedaviler psikanaliz denilen insanın ruhsal çatışmalarını çözmeye yarayan tedaviler ile bilişsel-davranışçı terapi denilen insanın düşünce yapısındaki olumsuz düşünce kalıplarını ve davranış kalıplarını işlevsel olanlar ile değiştirmeye yarayan tedavilerdir. Özellikle, çevresel yüklenmelerin, stres faktörlerinin ağır tetikleyici olduğu depresyonda psikoterapinin yararlığı gözardı edilemez. Bunlar dışındaki kuramlara dayanmayan, hastaya akıl öğretmeye veya yaşamına çeki düzen vermeye yarayan, uğraşları tedavi edici girişimler veya terapiler diye kabul etmek doğru değildir. Bunlar hastaları gündelik avuntularla oyalamaktadır.

Sonuç olarak, depresyon psikiyatrik hastalıklar için en yaygın olan ve en çok yeti kaybı yapan hastalıklardan birisidir. Sadece uzman kişilerce, hızlıca tanısı konup etkili tedavi edildiğinde bir toplumun sağlığını olumlu yönde etkilemektedir.
 

Yorum yapmak için hesap oluşturun veya giriş yapın

Yorum yapabilmek için üye olmanız gerekmektedir

Hesap Oluştur

Topluluğumuzda bir hesap oluşturun. Bu kolay!

Giriş Yap

Zaten hesabınız var mı? Giriş yapın.

Benzer konular

  • Soru
Klinik depresyonun temel niteliği hoş olmayan duygudurum, ilgi ve zevk azlığı, umutsuzluk ve karamsarlıktır. Olgular derin bir üzüntü yaşarlar. Gelecekleri ve yaşadıkları ile ilgili olarak hep kötümser düşünürler. Hastada depresif duygudurum ile birlikte değişik etkinlik ve sorumluluklara karşı...
Cevaplar
0
Görüntüleme
4
  • Soru
Depresyon (majör depresif bozukluk) nasıl hissettiğimiz, nasıl düşündüğümüz, nasıl hareket ettiğimizi belirleyen bir ruhsal bozukluk türüdür. Sürekli halde hüzünlü, duygusal ve dengesiz hissedilen bir tıbbi hastalıktır ancak tedavi edilebilir. Bu durum kişilerin günlük hayatlarını, ikili...
Cevaplar
0
Görüntüleme
7
  • Soru
Major Depresyon, toplumsal ve bireysel etkileri göz önüne alındığında önemli ruhsal sorunlardan biridir. Ruhsal hastalıklar içerisinde en çok yeti yitimine neden olan hastalıklardandır. Her çökkünlük hali major depresif bozukluk olarak tanımlanmaz. MDB diyebilmemiz için aşağıda sıralanmış...
Cevaplar
0
Görüntüleme
5
  • Soru
Yaşlanma; organizmanın çeşitli yerlerinde vakitle meydana çıkan, bir daha düzelmeyen, işlevsel ve yapısal değişikliklere sebep olan fizyolojik ve biyolojik yapıyı etkileyen vakte yayılmış bir süreçtir.( Turaman 2001). Yaşlanmak herkes için tıpkı işleyen bir süreç değildir. Her kişinin kendine...
Cevaplar
0
Görüntüleme
5
  • Soru
Depresyonda, başta serotonin olmak üzere beyindeki çeşitli nörotransmiter (aracı moleküller) işlevlerinin etkilendiği kanıtlanmıştır. Tedavide sıklıkla bu maddelerin beyindeki işlevlerinin düzeltilmesi amaçlanır. Depresyon tedavi edilmediğinde ortalama 6-18 ay kadar sürmektedir. Son çalışmalar...
Cevaplar
0
Görüntüleme
4
Üst Alt